HEP İNGİLİZCE
TAN
BERABER ELELE TAN MAVİ BEYAZ ÇOCUKTA FENERYOLU - KADIKÖY
EĞİTİM TAN MAVİ BEYAZDA BAŞLAR
TAN MAVİ BEYAZ ÇOCUK- KADIKÖY
DOĞRU TERCİH TAN MAVİ BEYAZ FENERYOLU KADIKÖY
EĞİTİM ÖNEMLİ DİYENLERİN TERCİHİ TAN MAVİ BEYAZ ÇOCUK
BİLİNÇLİ AİLELERİN TERCİHİ

PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK

 MAKALELERİMİZDEN,

1-AİLELER İLKÖĞRETİME HAZIRLANIRKEN

2-ETKİLİ İLETİŞİM

3-ÇOKLU ZEKA KURAMI(1)

4- ÇOKLU ZEKA KURAMI(2)

5-OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE PSİKO-SOSYAL GELİŞMEDE AİLE TUTUMUNUN ETKİLERİ

6- DEĞERLER EĞİTİMİ

7- 2 YAŞ SENDROMU

8- ÇOCUKLARDA İNAT

9- ÇOCUĞUN GELİŞİM DÖNEMLERİ

10-ÇOCUKLARDA YALAN  

11- ÇOCUKLARDA SORUMLULUK

12-ÇOCUĞUNUZ BİR KİLO ÇİLEK YEMEK İSTESE İZİN VERİRMİYDİNİZ ?

 13- ÇOCUĞUN İLK 6 YILI (GELİŞİM DÖNEMLERİ )

 14- ÇOCUĞUN GELİŞİMİNDE OYUNUN ÖNEMİ

 15- İLKOKULA BAŞLARKEN HAZIRLIKLI OLMANIN ÖNEMİ

 16-TUVALET EĞİTİMİ NASIL VERİLMELİDİR

 17-OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE DUYU EĞİTİMİ

 18- NEDEN OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ

 19- ÖFKE VE ÖFKE KONTRÖLÜ BECERİLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ

 20-SEVGİYİ SİZDEN ÖĞRENSİN

 21-  ANNE-BABALARIN EN ÇOK SORDUĞU SORULARDAN BİR KAÇI

 22-  ÇOCUKLARLA KALİTELİ VAKİT GEÇİRMEK

 23-  CİNSEL GELİŞİM VE CİNSEL KİMLİĞİN KAZANILMASI

 24- ÇOCUĞUNUZ DURMADAN BİRŞEYLER Mİ İSTİYOR?

Aileler İlköğretime Hazırlanırken…

Altı yaşını dolduracak olan sevgili hazırlık sınıfı çocukları ve aileleri için geri sayım başladı… Her yıl bahar gelirken tatlı bir telaşın velileri sardığını görmekteyiz. Artık gözbebekleri evlatları ilköğretime başlayacak ve tam manasıyla okullu olacak.Beraberinde ailelerde yükümlülükleri eksiksiz yerine getirebilmek ve en doğru kararları verebilmek için bazı kaygılar da gelişebilmekte elbette. Bu kaygılardan biri de okul seçimi. Devlet okulu mu, özel okul mu? En yakın okul mu, referansı olan farklı ilçelerdeki okullar mı? Seçim kriterleri ne olmalı? Kadın öğretmen mi erkek öğretmen mi? Yarım gün mü, tam gün mü? V.b.Elbette tüm bu soruların tek bir cevabı yok ancak bazı noktaların üzerinde durmakta fayda olabilir. Devlet okulu seçimine yönlenildiğinde, okulun fiziki şartları, sınıf mevcudu, okulun lise geçiş sınavlarındaki başarısı, okula başvuran ailelerin sosyo-kültürel ve ekonomik homojen dağılıma sahip olup olmadığı, okulun öğretmenlerinin hangi puan sistemine göre alındığı ve gelecek yıl birinci sınıfı okutacak öğretmenlerin değerlendirilmesi gibi başlıklar incelendiğinde daha doğru bir karara varabilmek mümkün olabilir. Özel okullarda ise yine öğretmen araştırması ve başarı araştırmaları yanı sıra, okulun sosyal faaliyetleri ne kadar desteklediği, eğitim ve öğretim kriterlerinde neyi ön plana çıkardığı (lise giriş başarısı, sportif başarılar, sosyal başarılar,v.s.) , okul ücretlerinin aile bütçesini zorlayıp zorlamayacağı göz önünde bulundurulmalı.Önemli bir nokta şu ki çocuklarımızın ergenlik dönemlerini de başlayacakları okulda geçireceklerini hatırlamalı ve seçimi yaparken başlanacak okulun kriterlerine uzun vadeli odaklanılmalıdır.Okulun yakın olması bir avantaj olmakla beraber, yakın bir ilçedeki okul aile için çok daha akla yatkınsa ve çocuk için önemli bir trafik ve zaman problemi doğurmuyorsa en yakın okul tercihinden vazgeçilebilir. Öte yandan çok uzak okulların da özellikle ilk üç sınıfta çocukları yorduğunu, uykusuz bıraktığını ve hatta bazen okul isteksizliği doğurduğunu görmekteyiz.Kadın veya erkek öğretmen ayrımı konusunda ise bir görüş belirtmek imkansız, çoğu zaman öğretmenin cinsiyetinden ziyade genel karakter yapısı veya çocukla olan iletişimi çok daha önemlidir.Devlet okullarının büyük bölümü yarım gün olmakla beraber ilk yıllarda öğrenciler öğlen saatlerine yakın okula gidip akşamüzeri dönmekte, ileriki yıllarda ise sabahçı olmaktalar. Çalışan anne babalar bir bakıcı tutmak yerine kalan yarım günler için bir etüt merkezi ile de anlaşabilirler. Öte yandan tam gün okullar da etütlü okullar gibi akşam saatlerine kadar sürmemektedir. Etütlü okullar konusu ise iyi düşünülüp karar verilmesi gereken bazı hassas noktalara sahiptir.Okul tercihleri için en az birkaç okul gezmek, soruların cevaplarından tatmin olmak çok önemli. Bir de elbette gerek özel okullarda kayıtların dolmaması gerek devlet okullarının prosedürleri için yapılması gerekenleri şimdiden hazırlayıp yaza HAZIRLIKSIZ yakalanmamakta fayda var.

Uzm. Psk. Özlem Kölan

Etkili İletişim                                                 

Çocukla kurulacak iletişimin kalitesi çocuk ile anne baba arasındaki sorunların hem ortaya çıkışında hem de çözümünde belirleyicidir. Her çocuk doğuştan var olan bireysel özelliklere sahiptir. Bireysel işlevleri, zekaları, duyguları, düşünce biçimleri ve davranışları farklı farklıdır. Anne babanın yapacağı aslında çocuğun bireysel özelliklerini göz önünde tutarak onunla iletişim kurmayı başarabilmektir. Uygun zamanda, uygun yerde ve uygun biçimde tepki verebilme başarısını gösterebilmek ancak çocukla var olan sağlıklı iletişim sayesinde gerçekleşebilir. Çocukla etkili bir iletişim kurmada yardımcı olacak davranışlar olduğu gibi, yaşanabilecek iletişim engelleri de vardır. Önce bu iletişim engellerinin neler olduğunu irdeledip, bunun yerine yapılabilecek yardımcı davranışları gözden geçirelim.

İletişimde Engeller

1.Emretme, yönetme

“Yapman gerekir....”.....yapacaksın” “yapmak zorundasın”

  • Korku ya da aktif direnç yaratabilir;
  • Söylenenlerin tersini "denemeye" davet edebilir;
  • İsyankar davranışa ya da misillemeye yol açabilir.

2. Uyarma, tehdit etme (göz dağı verme)

 "....yapamazsın...olur" "Ya yaparsın, yoksa..."

  • Korku, boyun eğme yaratabilir;
  • Söz konusu sonuçların gerçekten meydana gelip gelmeyeceğini "denemeye" yol açar;
  • Gücenme, kızgınlık, isyankarlığa neden olabilir.

3. Ahlak dersi verme, vaaz etme

"....yapmalıydın" "senin sorumluluğun" "....şöyle yapmak gerekir"

  • Zorunluluk ya da suçluluk duyguları yaratır;
  • Çocuğun durumunu daha şiddetle savunmasına yol açabilir ("Kim demiş?")

4. Öğüt verme, çözüm getirme, fikir verme

"Ben olsam..." "Neden...yapmıyorsun?" "Bence..." "Sana şunu önereyim..."

  • Çocuğun kendi sorunlarını çözmekten aciz olduğunu ima eder;
  • Çocuğun sorunu bütünüyle düşünüp, değişik çözümler getirip seçenekleri denemesine engel olur;
  • Bağımlılık ya da direnme yaratabilir.

5. Yargılama, eleştirme, suçlama

"Olgunca düşünmüyorsun..." "Sen zaten tembelsin..."

  • Yetersizlik, aptallık, yanlış değerlendirme anlamı taşır;
  • Çocuğun olumsuz bir yargıya hedef olma ya da azarlanma korkusuyla iletişimi kesmesine yol açar;
  • Genellikle çocuk yargı ve eleştirileri gerçek olarak algılar ("ben kötüyüm") ya da karşılık verir ("Siz de mükemmel değilsiniz!")

6. Ad takma, gülünç duruma düşürme

"Koca bebek..." "Geri zekalı" "Hadi sen de sulugöz!"

  • Çocuğun kendini değersiz hissetmesine, sevilmediği kanısına varmasına yol açabilir;

7. Tahlil etme, teşhis koyma

"Senin derdin nedir biliyor musun?" "Aslında sen öyle demek istemiyorsun"

  • Tehdit edici, tedirgin edici olabilir ve başarısızlık duygusu uyandırabilir;
  • Çocuk kendini korumasız, kıstırılmış hisseder, kendisine inanılmadığı kanısına varabilir;
  • Çocuk, yanlış anlaşılma endişesi ile iletişimi keser.

8. Güven verme, teskin, teselli etme

"Aldırma...Boşver, düzelir..." "Hadi biraz neşelen.." "Zamanla kendini daha iyi hissedersin.."

  • Çocuğun kendini "anlaşılmamış" hissetmesine neden olur;
  • Kızgınlık duyguları uyandırır ("Size göre kolay tabi!")
  • Çocuk genellikle mesajı "Kendini kötü hissetmen doğru değil" biçiminde algılar.

9. İncelemek, araştırmak, soruşturmak

"Neden?...Kim?....Sen ne yaptın?....Nasıl?..."

  • Soruları cevaplama genellikle eleştiri veya zorunlu çözüm getirdiğinden, çocuklar genellikle hayır demeye, yarı-doğru cevap vermeye, kaçamağa yönelir veya yalan söylerler;
  • Sorular genellikle soru soranın nereye varmak istediğini açıklamadığından, çocuk korku ve endişeye kapılabilir;
  • Ailenin endişelerinden doğan sorulara cevap vermeye çalışan çocuk kendi sorununu gözden kaçırabilir.

10. Konu değiştirme, işi alaya vurma, şaka yollu, kendine çekme

"Daha güzel şeylerden konuşalım..." "Sen neden dünyayı yönetmiyorsun?"

  • Yaşamın güçlükleriyle savaşmak yerine, onlardan kaçınmak gerekli, mesajını verebilir;
  • Çocuğa, sorunlarının önemsiz, saçma sapan ve geçersiz olduğu anlamını verebilir;
  • Çocuk bir güçlükle karşılaştığında açık davranmaktan çekinebilir.

İletişim engelleri, kendini anlatmaya çalışan çocuğa yardımcı olmadığı gibi, onun ilerideki sorunlarını da anlatmamasın, içine atmasına neden olur. Bunun yerine yapılacak yardımcı davranışlar şunlar olabilir:

Edilgin Dinleme

Sessiz kalarak ama tüm dikkatinizi vererek çocuğun duygularını açıklamasına ve sizinle sorununu paylaşmasına izin vermeniz, aynı zamanda sizi daha iyi anlayabilmesi demektir. Sabırla sonuna kadar konuşmasını dinlemek ve sonra söyleyecekleriniz varsa onları söylemek iletişim kurabilmenin ilk adımıdır.

Çocuğu dinlerken onun söylediklerini işittiğinizi belli eder biçimde basit tekrarlar yapabilir, söylemek istediklerini özetleyebilirsiniz. Böylece onu dikkatlice dinlediğiniz ve ona değer verdiğiniz, onu saydığınız ve sevdiğiniz mesajını vermiş olursunuz.

Kendilerini anne babalarına dinletmekte zorlanan, söz hakkı verilmeyen ya da sürekli sözü kesilen bir çocuğun kendini ifade etme biçimi olarak huysuzluk, saldırganlık veya eşyaya zarar verme gibi uyumsuz davranışlar gösterebileceği ya da tam tersi içine kapanıp duygu ve düşüncelerini aktarmada aşırı zorlanacağı unutulmamalıdır.

Etkin Dinleme

Etkin dinlemede sessiz kalmadan çocuğunuzla iki yönlü bir iletişime girmelisiniz. Önce tüm dikkatinizi çocuğunuzun söylediklerine verin. Sonra anladığınızı kendi sözcüklerinizle yansıtarak doğru anlayıp anlamadığınızı test edin. Gerekli tutumlar olmadan etkin dinleme mekanik ve yapmacık gelir. Etkin dinleme çocuğunuzu kabul ettiğinizi gösteren yapmacıksız bir ileti olmalıdır: “Yaşadıklarını gerçekten anlıyorum, duygu ve düşüncelerini kabul ediyorum.” Bu iletinin verilebilmesi ve anlaşılabilmesi için aşağıdaki koşulların varlığı önemlidir:

  • Çocuğun söylediklerini duymak istemelisiniz. Bunun anlamı onu dinlemek için zaman ayırmaktır. Zamanınız yoksa, dürüstçe söylemelisiniz.
  • Çocuğunuz konuşurken göz kontağınızı sürdürün. Başınızı sallayarak ara sıra kapı aralayıcı veya “Evet......Anlıyorum...” gibi tarafsız tepkiler katarak ilginizi gösterin. Konuşmayı sürdürmesi için onu teşvik edin. Bunlar pasif tepkiler olarak gözükseler de,  iletişimin önemli birer parçasıdırlar.
  • Çocuğun duyguları sizinkilerden ve düşüncesi de düşünmesini beklediğinizden ne kadar ayrı olursa olsun onları gerçekten kabul etmelisiniz. Çocuğun duygu ve düşüncelerini değiştirmeye çalışmamalısınız.
  • Çocuğun duygularıyla başedebileceğine ve sorunlarına çözüm bulabileceğine tüm benliğinizle güvenmelisiniz. Bu güveni çocuğunuzun sorunlarını kendi kendine çözmede ustalaştığını görerek zamanla kazanacaksınız.
  • Duyguların sürekli değil geçici olduğunun farkında olun. Duygular değişir. Nefret sevgiye, umutsuzluk umuda dönüşebilir. Bu nedenle, duyguların dile getirilmesi sizi ürkütmesin; duygular çocuğun yüreğine saplanıp kalmaz. Etkin dinleme bunu size gösterecektir.
  • Çocuğunuzun sizden ayrı bir kişilik olduğunu görmelisiniz. O artık sizden ayrı, kendi kimliği ve yaşamı olan benzersiz bir kişidir.
  • Kendi duygu ve düşüncelerinizi bir an için askıya alıp kendinizi çocuğun yerine koyarak dünyayı onun gözleriyle görmeye çalışın. Onun düşüncelerine değer verdiğinizi ve onları önemli bulduğunuzu hissettirin ve onun bakış açısına karşı duyarlı olun.

Yukarıdaki koşullar yerine getirilmişse, etkin dinlemenizin çocuğun bireyselliğine saygı duyduğunuzu, onu anladığınızı ve kabul ettiğinizi ileteceğinden emin olabilirsiniz. Bunun karşılığında çocuğunuzun sorunlarını kendisinin çözdüğünü görmek ödülünüz olacaktır.

Etkin dinleme yöntemi, çocuğunuzun kendi duygularını daha iyi anlamasına ve olumsuz duygulardan daha az korkmasına yardımcı olacak, çocuğunuzla aranızda köprüler kuracak ve sıcak bağlar oluşturacaktır.

Tutarlılık

Anne baba çocuk arasındaki ilişkinin en önemli noktalarından biri çocuğa karşı tutarlı davranabilmektir. Çocuklara söylenilenle yapılan arasında çoğunlukla  tutarlılık yoksa, ne yapacağını bilemeyen, davranışlarından emin olmayan kendini endişeli ve güçsüz hisseden bir çocuk yetişmesine neden olunur. Anne ve baba kadar çocuğun yakın ilişkide bulunduğu örneğin, bakıcı, büyükanne ve büyükbaba gibi kişilerin de kurallar konusunda tutarlı olmaları gerekir.

Doğal Olmak

Yapmacık olmayan bir samimiyet içerisinde ve abartıdan uzak davranarak çocuğun size güven duymasına dolayısıyla da iletişimin sağlıklı kurulmasına katkıda bulunabilirsiniz.

Övgü

Övülmek her çocuğun ihtiyaçları arasında yer alır. Övgülerle çocuklara öğretmek istediklerinizi ve mesajlarınızı daha kolay iletebilirsiniz. Çocuğun hak ettiğinde övgü alması ona değer verdiğiniz ve desteklediğiniz mesajını verir. Örneğin, sürekli küçük kardeşiyle geçimsizliği olan, zaman zaman ona zarar veren bir çocuğun bir süre kardeşine bakıp annesinin ütü yapmasına fırsat vermesi anne tarafından övgüyle karşılanıp çocuğa “Çok iyi bir abla olduğunu gösterdin” mesajı verebilir. Çocuğun başarılı davranışlarını överek desteklemek onu yeni başarılara adım atmada yüreklendirir.

Öfkeyi Kontrol Etme

Çocuğun yaptığı bir yanlış sizi çileden çıkaracak nitelikte olabilir. Böylece yanlışı ortadan kaldırma amacıyla olsa da öfkenize hakim olmayıp amacını aşan, ölçüsüz davranışlara ve ceza yöntemlerine başvurabilirsiniz. Öfkenin eseri olarak ortaya çıkan bu yöntemler çocuğun kişiliğini örseleyici nitelikte olabilir.

Öfkeli olduğunuzda sakinleşinceye kadar çocuğunuzla iletişime girmeyin ve ortamdan bir süre için uzak kalmaya çalışın. Sakinleştikten ve öfkenizi dindirdikten sonra çocukla konuşabilir ve daha olumlu bir iletişim kurabilirsiniz.

Eleştirinin Dozu

Eleştiri eğitimin temel koşullarından biridir. Yanlışlar eleştirilerek doğrular bulunabilir. Ancak eleştiri çok sık kullanılması gereken bir araç değildir. Zamanında ve belli bir dozda kullanıldığında yararlıdır. Çocukların anne babaların eleştirilerine temel itirazları birkaç noktada toplanmaktadır. Bunlar:

-          Bir olay nedeniyle defalarca aynı sözleri tekrarlayarak eleştirme.

-          Küçük düşürücü, aşağılayıcı sözlerin kullanılması.

-          Başkalarının yanında arkadaşlarıyla birlikteyken eleştirme.

-          Eski defterleri karıştırırcasına olayla ilgili olmayan geçmişteki yanlışları da gündeme getirerek eleştirme.

Yukarıdaki eleştiri biçimleri çocuk için zedeleyici olmakta ve yapıcı özellik taşımamaktadır. Dolayısıyla amaca ulaşması zordur.

Soruların Cevaplanması

Gelişim sürecinde çocuk dış dünyayı, etrafında olup bitenleri kısaca hayatı tanımak ister. Bu amaçla anne babayı soru bombardımanına tutabilir. Soruların yanıtsız bırakılması ona değer vermediğiniz anlamına gelebilir. Sorulara yanıt vermeme kadar bir çırpıda bütün bildiklerinizi de tüm detayıyla çocuğa anlatmak da uygun değildir. Çocuğun sorduğu soruları, onun bilişsel gelişim düzeyine uygun, anlayabileceği bir dil kullanarak ve öğrenmek istediklerini asıl kabul edip fazla detaya inmeden cevaplandırın. 

Anne / babanın özellikleri

Her anne babanın mizacı, yetiştirilme tarzı, çocuklarla ilişki kurabilme yeteneği gibi faktörlerden etkilenen anne babalık tutum ve biçimi vardır. Yapılan araştırmalar sonucu genel olarak 4 tip anne baba tutumundan söz edilebilir.

Çocuğun davranışları sizin hangi tip anne baba tutumunu sergilediğinize göre değişebilir.

Egemen ve Otoriter tutum

Baskıcı, kuralcı ve egemen tutum sergileyen anne babalar çocuklarının çok az açıklama getirerek ya da hiç açıklama getirmeden kurallara uymasını beklerler. Genellikle çocuklarının üzerinde tam hakimiyet kurmak ve kontrolü tamamen ellerinde tutmak isterler. Çocuklarını dinlemektense gözlemeyi tercih ederler ve soru sormalarından hoşlanmazlar. Çocuğun ilgi ve sevgi gereksinimini karşılamaktan uzak dururlar.

Çocuğu ihmal eden tutum

Hem sevgi, ilgi ve şevkat göstermeyen hem de kuralları öğretme ve onları disiplin altına almaya çalışmayan anne baba tutumudur. Sabırsız davranır, kolayca sinirlenir ve çocukla ilgilenilmesi gereken durumlarda aşırı tepki gösterirler. Çocuklarına vakit ayıramazlar.

Yumuşak ve koruyucu tutum

Sakin, çocuğuna destek vermeye çalışan anne babalardır. Ancak çocuklarına kuralları öğretmekte ve bunların uygulanması konusunda yetersiz kalırlar. Çocuklarını aşırı korur ve kollarlar. Çocukları yanlış bir hareket yaptığında bile onları disipline etmek için uyarmaktan kaçınırlar. Katı ve sert anne baba imajı vermekten çekinirler. Çocukların toplum içinde sadece deneyim ve kendi seçimleriyle doğruyu bulacaklarına inanırlar.

Kuralları öğreten sevecen tutum

Doğruyu, yanlışı ve bunun doğuracağı sonuçları açık bir şekilde öğreten anne babaların tutumudur. Çocuğa sevgisini gösterir ve tüm ihtiyaçlarını gidermek için çaba harcar ve zamanın bir kısmını çocuğuna ayırır. Böyle yetiştirilen çocuklar kendilerini daha güvenli hissederler.Anne babalar çocuklarına karşı nasıl tutum içinde olduklarını sorgulamak zorundadırlar. Bu tutum birçok uyum sorunu yaşayan çocuklar için daha önem kazanır. Örneğin, siz bazı tutum ve davranışınızla istemeden dahi olsa çocuğun agresif, başkaldıran ve uyumsuz özelliklerini pekiştirebilirsiniz. Kuralları öğreten sevecen anne baba tutumu, engelleme ile izin verme arasında çok ince ve hassas dengenin korunmasını sağlamaya yöneliktir.

Saygılarımızla,

TANMAVİBEYAZ  ÇOCUKEVİ

Kaynak: 

- Dış Disiplin mi? İç Disiplin mi? , Dr.  Thomas Gordan

- Çocuğum, Sorunlarım var, Doç. Dr.Mücahit Öztürk

- Çocukla İletişim Nasıl Kurulur? Adlı makale, Leyla Navaro

 

ÇOKLU ZEKA KURAMI

Howard Gardner tarafından  çoklu zeka kuramı 1980’li yılların başlarında ortaya atılmıştır. Gardner’e göre bir tek zeka yerine bir çok yetenekten, başka bir ifadeyle zeka alnından söz edilebilir. zekâyı tek ve baskın bir yetenek olarak görmekten ziyade, çeşitli ve özel boyutlardan oluştuğunu öneren bir modeldir.

İnsanlar çok farklı zeka türlerine sahiptir,Her insanın aktif olarak kullandığı zekaları ile özel bir karışıma sahiptirler, her insanın kendine göre bir zekası vardır.Zekaların her biri insanda farklı bir gelişim sürecine sahiptir,Bütün zekalar dinamiktir,İnsandaki zekalar tanımlanabilir, ve geliştirebilir, her insan kendi zekasını geliştirmek ve tanımak fırsatına sahiptir, her bir zekanın gelişimi kendi içinde değerlendirilmelidir, her bir zeka, hafıza dikkat algı ve problem çözme açısından farklı bir sisteme sahiptir,bir zekanın kullanımı esnasında diğer zekadan da faydalanılabilir.Kişisel alt yapı, kültür kalıtım inançlar zekanın gelişimi üzerinde etkiye sahiptir.Bütün zekalar insanın kendini gerçekleştirmesi yolunda farklı ve özel kaynaklardır.İnsan gelişimini değerlendiren tüm bilimsel teoriler çoklu zeka teorisini desteklemektedir.Bu bilgiler ışığında çocuklarımızın her birinin farklı bir birey olduğunu her birinin farklı algılama şekillerine sahip olduğunu ve dolayısıyla  da farklı yansıtma şekillerine sahip olduklarını biliyoruz.Öyleyse eğitim sistemimizde her çocuğa göre farklı eğitim ve öğretim teknikleri geliştirmemiz gerektiği de kaçınılmazdır.

 

OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE PSİKO-SOSYAL GELİŞMEDE AİLE TUTUMUNUN ETKİLERİ

Yeni doğan bebek, tüm varlığıyla korunmaya muhtaç küçük bir insandır. Anne, baba onu sarıp kucaklayarak, tüm gelişim basamaklarında yanında olacak, ihtiyaçlarını karşılayacak, onu bir birey haline getirecektir. Amaç kuşkusuz sağlıklı bir kişiliğe sahip insan yetiştirmektir.

Çocuk her gelişim döneminde farklı gereksinimlere sahiptir. Bunların önemli bir kısmı aile tarafından karşılanır. Gereksinimleri karşılanmayan çocuk kendi öz benliğinden utanç duymaya başlar ve sağlıksız büyür.

Çocuğun temel gereksinimlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

1-    DOKUNULMA: Çocuğa dikkat etme, davranışlarını seyrederek ona “aferin, haydi yine yap” gibi geri bildirim verme, tutma ve kucaklama, yüreklendirme, övme ve ona sıcaklık gösterme.

2-    GÜVEN: Çocuğun sağlığıyla ilgilenme, yeteri kadar yiyecek ve giyecek verme, onu tehlikeli durumlardan koruma.

3-    YAPI/DÜZEN: Çocuğa yön verme, örnek olma, yapabileceği ve yapamayacağı davranışların sınırlarını belirtme, tutarlı hareket etme.

4-    SOSYALLEŞME: Çocuğun duygularını olduğu gibi tanımlama, onu yansıtma, ona zaman verme, dış dünya ile arasında köprü görevini görme, özdeşim kurabileceği bir kişi olma.

5-    UYARILMA: Oyun yoluyla ve çocuğun dünyasına giren değişik olaylarla acı, haz, neşe, heyecan gibi duyguları uyarma.

6-    KENDİNİ DEĞERLİ GÖRME: Çocuğu ciddiye alma “ben önemliyim, bana kötü bir şey olmasını istemezler, beni ben olduğum için seviyorlar, ben diğerlerinden farklıyım” duygusunu verme.

Bu gereksinimler karşılanmadığı zaman çocuğa “sen ve senin gereksinimlerin önemli değil, senin var ya da yok olmanın önemi yok” mesajı verilmiş olur. Normal yollardan karşılanmayan gereksinimlerini normal dışı yollardan elde etmeye girişir. Normal koşullarda anne babasının dikkatini çekemeyen çocuk, onaylanmayan davranışlarda bulunarak dikkat çekmeye çalışır. Her yaşta insanın önemli iki temel ruhsal gereksinimi vardır: 1- Sevmek ve sevilmek 2- Kendisi ve başkaları için değerli olmak.

Sağlam ve sağlıklı kişilik gelişmesi için çocuğun gereksinimlerinin doyurulması ve ileride bu gereksinimlerini kendi kendine doyurabilme yetenek ve sorumluluğunun gelişmesine olanak sağlanması gerekir.

Ailenin çocuğa karşı tutumunun iki temel öğesi vardır: Sevgi ve Disiplin

Olumsuz aile tutumlarını kısaca ele alalım:

Aşırı verici, koruyucu ve aşırı disiplinsiz tutum: Bu tutumda sevgi ve disiplinsizlik iki aşırı uçtadır. Çocuktan bir şey beklenmez ve disiplin uygulanmaz, çocuk ne kadar büyürse büyüsün aile ona ilk yıllarda olduğu gibi daima vermeye ve korumaya eğilimlidir. Disiplinsizlik ailenin güçsüzlüğü ve yetersizliğinin sonucudur.

Aşırı itici, ilgisiz ve aşırı disiplinsiz durum: Disiplinsizliğin buradaki sebebi sorumsuzluk ve ilgisizliktir. Sevgi yetersizliği aşırı iticiliğe nedendir. Çocuk yeterli sevgi ve bakım görmez ve hazır olmadığı çağlarda bağımsızlığa zorlanır. Bu tutuma reddedici tutum da denebilir.

Aşırı verici, koruyucu ve aşırı disiplinli denetimli tutum: Sevgi aşırı verici ve koruyucu bir davranışla sunulur. Ancak kendisinden beklenenler çoktur. Ailenin, toplumun kural ve yasaklarını erken yaşta öğrenmesi istenir. Bu beklentiler sevgi ile beraber sunulduğunda çocuklar tarafından kolay benimsenir ve benliğe sindirilir. İleriki yaşamlarında kendisine aşırı kontrol koyan, acımasız bir süper egoya sahip bireyler yetişir.

Aşırı itici, aşırı disiplinli cezalandırıcı tutum: Sevgi yetersizliği, aşırı kontrol ve disiplin görülür.

Anne- babanın tutumları arasında tutarsızlık oluşu: Çocuğa anne ayrı, baba ayrı bir tutum izlemektedir.

Çocuğun benlik kavramı, kendi için önem taşıyan büyüklerin ona gösterdikleri tutumların bir yansıması olduğundan, ana babadan gelen itici  tutumlar, çocuğun kendini değersiz bulmasıyla sonuçlanır. İstenen davranışları yaptığında ödüllendirilmeyen veya desteklenmeyen çocuk onaylanan ve onaylanmayan davranışlarının ayrımını yapmada giderek güçlük çeker.

Aşırı koruyuculuğun bir sonucu da aşırı hoşgörü ve şımartma olabilir ve bu kez çocuk, anne babasını yönetmeye başlar. Bu çocuklar şımarık, bencil, başkalarına hak tanımaz olur ve sonu gelmez isteklerle çevrelerini bıktırırlar.

Bütün bu tutumların yanı sıra çocuğun sağlıklı kişilik gelişimini sağlayan bir tutum daha vardır:

Eşitlikçi- Demokratik Aile Tutumu:

Çocuğa karşılıksız sevgi verilmesi esastır. Demokratik anne- baba çocuğa insan olarak saygı gösterir. Her çocuğun kendine has özellikleri olduğunu kabul eder, abla, abi, kardeş karşılaştırması yapmaz. Çocuğun yeteneklerini en üst düzeyde açığa çıkarmasına, kendini gerçekleştirmesine izin verir. Katı kurallar yerine prensipler getirir, bu prensiplerin nedenini açıklar. Çocuğun özdisiplinini hedefler.

Demokratik anne-baba tutumunda eşler arası uyum söz konusudur. Ortak tavır sergilenir. Böyle bir ortamda yetişen çocuklar bağımsız, kendine güvenen, benlik saygısı yüksek, sorumluluk sahibi bireyler olarak yetişirler.

Her anne babanın bilerek ya da bilmeyerek çocuklarına karşı tutumu değişik olabilmektedir. Bazı çocuklar daha çok sevilmekte, bazılarına baskı yapılmakta, bazıları ise sevilmeyen istenmeyen çocuklar olarak görülmektedir. Bütün bu tutumlar çocuğun hem kişiliğinin hem de sosyal gelişiminin değişik biçimler kazanmasına neden olmaktadır.

Sizler ebeveyn olarak; işbirliğine yatkın, çalışmaktan zevk alan, kendini ve diğer insanları seven, yaratıcı, vicdan sahibi bireylerin yetişmesi için, sevecen ve dengeli bir aile ortamında, sorumlulukların paylaşıldığı hoşgörünün hakim olduğu demokratik bir tutumla duyarlı, dengeli ve sağlıklı çocuklar yetiştirebilirsiniz.

 

DEĞERLER EĞİTİMİ

Değerler toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Okul öncesi dönemde değerlere ilişkin ilk bilgiler kazanılır. Aileler ve okul öncesi eğitimcileri çocuklar için değerleri öğrenebilecekleri ilk modeller olacaktır.Değerler çocuklarda sosyal- duygusal gelişimin de bir parçasıdır.Eğitimcilerin ve ailelerin bu nedenle çocukların sosyal-duygusal gelişimlerini desteklemekleri gerekmektedir.Değerler eğitiminde çocuğun kendine güven duygusu da önemli bir noktadır. Çocuğun  kendine güveni geliştirilmelidir.Çocuklara yaşlarına uygun becerileri denemeleri için fırsat sağlanmalıdır.  Çocuğun kendi kendine bir davranışı gerçekleştirmesi bağımsızlığını arttırır ve kendine güvenini geliştirir. İyi bir değerler eğitimi akademik başarıyı da etkiler.

 

Değerlere ilişkin eğitim bebeğin doğduğu andan itibaren ilk bulunduğu çevre olan ailede başlar. Çocuklar değerleri sosyalleşme dediğimiz kavramın içinde sosyalleşerek öğrenmeye ve içselleştirmeye devam edeceklerdir.

“Değerler Eğitimi”, 3-7 yaş arası çocukların değerleri keşfetmeleri, yeni kavramlar öğrenmeleri, paylaşmayı ve düşünmeyi pekiştirmeleri, yaratmaları ve sosyal becerileri öğrenmeleri amacıyla oyunlar, sanat,şarkı,hareketler ve hayal gücü ile bütünleşmiştir çeşitli etkinlikleri içermektedir.Bu eğitim sisteminin en önemli amacı,bireyin farklı değerlerin üzerinde derinlemesine düşünmelerini sağlamak ve kendi kişisel,sosyal,etik değerlerini seçmeleri ve geliştirmeleri yönünde bireylere ilham vermektir.

Değerler Eğitimi 3 temel öngörü içerir;

1.Evrensel değerler her bireye saygı duyulması gerektiğini öğretir.Bu değerlerden hoşlanmayı öğrenmek,bireyin ve daha geniş ölçüde toplumun iyileşmesini teşvik eder.

2.Her öğrenci değerlere önem verir ve eğer olanaklar sunulursa olumlu olarak yaratma ve öğrenme kapasitesini kullanabilir

3. Öğrenciler , değerleri temel alan bir atmosferde sosyal açıdan bilinçli seçimler yapabilmeyi öğrenecek, kabul edildikleri karşılıklı saygıya dayanan olumlu, güvenli bir ortamda güç kazanarak büyürler.

Çocukların değerlerle ilgili bir şeyler dinlemeleri yeterli olmamaktadır, bu nedenle programımızdaki değerler eğitimini işlerken, mümkün olduğunca değerleri benimseyecek pek çok farklı düzeyde deneyimlerden yararlanmaktayız. Yalnızca değerleri, hakkında sohbet yeterli olmamakta, değerleri hissetmeleri ve deneyimlemeleri için gün boyunca kullanabilecekleri ve gözlemleyebilecekleri sosyal ortamlardan yaratılmaktadır. Daire saatleri, dil eğitim saatleri,sanat etkinliklerindeki sanatsal ifadeler ve sosyal çalışmalar değerleri en rahatlıkla verilebileceği zamanların başında gelmektedir.

Değerler eğitiminde ailelerin dikkat etmesi gereken ilk nokta “Model olmanın anahtar”olduğudur.Eğer çocuğunuzun doğru olmasını,empati duymasını ve sorumluluk sahibi olmasını istiyorsanız bu değerleri güçlendirmeniz gerekir.Eğer çocuğunuzun nazikçe konuşmasını, diğer kişilere saygı duymasını istiyorsanız, sinirleriniz gergin olduğu zamanlarda dahi karşınızdaki kişilerle nazikçe konuşmalısınız. Eğer çocuğunuzun eşyalara değer vermesini istiyorsanız bunu kendi eşyalarınıza gösterdiğiniz ilgiyle ortaya koyabilirsiniz. Hatta daha da iyisi çocuğunuzun bu aktivitelere birlikte katılmasına izin verebilirsiniz. Bizde çocuklarımızın yaş ve gelişim özellikleri doğrultusunda değerlerimizi belirledik, etkinliklerimizi basitten zora doğru hazırlayarak uygulamaya başladık.

Sevgiyle kalın……

                                                                                                 TANMAVİBEYAZ ÇOCUKEVİ

 

EYVAH ! HAYIR KRİZİ BAŞLADI

Oyuncak istiyorum diye tutturan 3 yaşındaki bir çocuğa nasıl davranırsınız? Kıpkırmızı suratı ile yerde tepinip, “ben bunu istiyorum” diye avazı çıktığı kadar bağırdığında neler yapabilirsiniz ki? Peki, süt şişesini yere boşaltmak için diretene ne tepki gösterirsiniz. Olmayacak bir şey için inat edip, bağıran çocuklar ile ne yapılabilir. Görmezlikten gelmek mi, ondan daha çok bağırmak mı, onu zorla ikna etmeye çalışmak mı? İlk çocukluk evresinde 2,5–3 yaş gelişimin zorlu dönemlerinden birisini oluşturur. “Serkeşlik devresi” olarak tanımlanan bu dönemde çocuk; dengesiz, olumsuz, kararsız ve isyankârdır. Sosyal duyarlılıkla yaptığı gösteriler yardım isteği ve hayal gücünün arttığı bu dönemde çocuk büyüklerin söylediklerine itiraz edebilir hatta tam tersini yapabilir. Eylemleri kısıtlandığında öfkelenebilir, çevresinden yardım istemez ve yaptığı şeyi tek başına başarmayı ister. Uzun açıklamalar ve yasaklarla “hayır” diyen çocuğa olayın gerçekleştiği kriz anında bir şey anlatmak pek mümkün değil. Çünkü inat ettiği zaman, her şey kendi arzusuna göre olsun ister. Bunun dışına çıkan hiçbir açıklama ya da yasak çocuğu tatmin etmez. Uzmanlara göre bu dönem, çocuğun kişilik gelişiminin bir parçası, hatta en önemli parçalarından biri. Çünkü çocuk inat ettiğinde aslında kendini olduğu gibi kabul ettirmeye çalışır. Kendi düşüncelerinin, isteklerinin ve bir anlamda kişiliğinin kabul görmesini ister. Bu nedenle uzmanlar, çocuğun kişilik kazanması için bu devrelerin olması gerektiğini vurguluyorlar.

ÇOCUK ARTIK BİR BİREY

Bu dönemlerde çocuklar kendi başlarına bir şeyler yapma peşindedirler. Çünkü bazı şeyleri kendi başlarına başardıklarını görürler. Artık oda bir takım olayları başlatır, başrolünü oynar ve istediği gibi yönlendirebilir. Eylemleri bir hedefe doğru yönlenmeye başlamıştır. Mesela çocuk kumda anlamsız oynamaz, kumu kamyonunun kasasına bilinçli olarak boşaltmaya başlar. Çocuğun kendi yeteneklerini keşfetmesi, gururunu okşar. Tabii bunda çevresinin, onun yeteneklerine karşı gösterdiği ilginin de payı var.

İŞLER YOLUNDA GİTMEDİĞİNDE

Çocuğun artık her şeyi kendisinin yönlendirmesi, onu bir anda kendisi için büyük kılar. Bu nedenle, çok sık şu anahtar kelimeleri kullanır; “Kendim yapacağım.”, “Yalnız yapacağım.”, “İstiyorum.”, “Hayır”. Çocuk tamamen kendisine konsantre olup, kendi dünyasını yaratma çabasındadır. “Ben bazı şeyleri başarıyorum!” düşüncesi gelişir. Bu ise çalışma ile elde edilir. Bu nedenle, işler her zaman küçük afacanın istediği gibi yürümez. İşte o zaman küçük afacan büyük bir öfkeyle küplere binip bağırır, tepinir, her şeyi yakar yıkar. Genelde anne baba bu hareketi kendine karşı yapılan bir kapris olarak algılar. Oysa çocuğun öfkesi anne babasına değil dünyanın kendi istediği gibi olmamasınadır.

NASIL DAVRANMAK GEREKİYOR?

Çocuk hayır döneminde iki şeyi öğrenmeli. Bunlardan birincisi, kendi beceri ve yetisiyle bazı şeyleri başarabileceği. İkincisi ise, kendi dünyasının dışında başka bir dünyanın da var olduğu. Çocuk bu dönemde çevresine anlayış göstermeyi öğrenmeli. Peki, çocuğun bunları yapmaya hakkı var mı? Birçok ebeveyn çocuğun inat etmesini gereksiz bulur. Çünkü onlar öfkelerini kontrol altında tutmayı öğrenmişlerdir. Oysa çocuklar her şeyi siyah ya da beyaz 

görürler. Bu sebeple işler onun istediği gibi yürümeli ya da kıyamet kopmalıdır. Bu dönemin geçici olduğunu bilmek ve sabırlı olmak gerekiyor. Buna hakkı olup olmadığını düşünmek yerine, her çocuğun geçirdiği bu evrede, biraz olsun serbestlik tanınmalı. Olaydan sonra açıklama yoluna gidilerek, olayların neden onun istediği gibi yürümediği anlatılmalı. Böyle durumlarda anne babanın yakınlığı ve tesellisi, çocuğa başaramadığı şeylerin dünyanın sonu olmadığını hissettirir. Olay anında bu durumun engellenemeyeceği ve engellenmeye çalışılması gerektiği unutulmamalı. Çünkü çocuk bu davranış biçimiyle kendi sınırlarını çizer.

BÜYÜK KARDEŞ VARSA…

Küçük çocuğunuzun bu tür davranışlarını sabırla karşılamanız, evdeki diğer kardeşin “Ben neden yapamıyorum?” demesine yol açabilir. Bu sebeple anne büyük kardeşi yanına almalı. “Gel seninle birlikte kardeşinin bu durumunu halledelim.” Tarzında bir yaklaşım doğru olacaktır. Bununla birlikte “sen büyüksün, sen ablasın” kelimesini çok kullanmamak gerekiyor. Çünkü bu durumda büyük çocuk “ben ablayım, ağabeyim” diyerek kendi çocukluğunu yaşayamaz hale gelebiliyor. Çocuklar arasındaki yaş farkı da burada önemli. Yaş farkı çoksa iş daha kolaylaşıyor, yaş farkı az ise durum zorlaşıyor. O anın gidişatına göre, anne olayı dengelemeli. Büyüğü biraz daha üstte tutmak, küçüğün yanlışını düzeltirken ondan yardım almak ve duygusal dengeyi koruyabilmek için çaba sarf etmek gerekiyor.

KRİZ ANINDA

Öncelikle bu bir dönem. Bunu unutmamalısınız. Çok sabırlı, yumuşak ve tatlı olmak gerekiyor. Kriz anında konuyu gündemden çıkarmak, başka bir olayı gündeme getirmek, dikkatini başka bir şeye çekmek bir yöntem olabilir. Bazen bu krizler çok aşırı olabiliyor. Çocuğunuz kendini her şeye kapatıp avazı çıktığı kadar bağırmaya başlayabilir. Bu durumda onu kucağınıza alıp, hafif hafif sırtını severek, ne kadar bağırırsa bağırsın “canım”, “tatlım” gibi güzel sözlerle yatıştırmak gerekiyor. Her şey yatıştıktan sonra; yaptığı işin yanlışlığını, çok fazla ben dili kullanmadan, çevreden örnekler göstererek ona anlatmak gerekiyor. Yanlış tekrarlandığında yine çok tatlı, çok yumuşak ve “hayır” ve “sen” kelimelerini kullanmadan yaklaşmak lazım. “İyi çocuklar bunu yapmaz.” Gibi ifadelerle durumu daha kolay atlatabilirsiniz. Genel olarak bu dönemde, çocuğa sorumluluk vermek gerekiyor. Bazı durumlarda ise konunun ajitasyon malzemesi haline gelmesi söz konusu olabilir. Tutturma faslı çok abartılı olabilir. Dönem uzayabilir. Büyük krizler yaşanabilir. Bu tip durumlarda klinik psikolojiye başvurmak gerekiyor.

                                                                                            TANMAVİBEYAZ ÇOCUKEVİ                    

                                                                                                        PEDAGOG A. NİLÜFER ÖKTEMER

                                              

             

ÇOCUKLARI İNATTAN UZAKLAŞTIRABİLECEK BASİT YOLLAR:

 Açıklamaları Önceden Yapmak: Alışveriş ya da ziyaret gibi önceden planlanan şeyler çocuğa da önceden bildirilmelidir. Çocuk böylece kendini bu olaya hazırlar. Annesinin ona verdiği öğütleri daha iyi içine sindirir. Anlaşma Sağlamak: Alışverişten önce çocuğa neler alınmayacağı önceden kararlaştırılır. Bir çocuk alışveriş sırasında bir şey yediğinde daha rahat dolaşır. Ve gördüğü şeye saldırmaz.

Biraz Taviz Vermek: Anne baba çocuğa karşı biraz taviz verdiğinde otoriteyi kaybetmez. Örneğin çocuk odasını toplamak yerine oynamak isterse, bazen buna izin verilmeli: Çocuk zamanla taviz vermenin karşılıklı olduğunu öğrenecektir. Bazı günler çocuk anne babasının dediğini yapar bazen de karşı gelir.

Dikkatini Başka Bir Yere Çekmek: Çocuk inat etmeye başladığında dikkatini başka yere çekmeye çalışmak başarı sağlayabilir. Bakalım kim önce oyuncağı bulacak? gibi sorular çocuğa yeni hedefler sunarak dikkatini o yöne çeker.

Karar Vermesini İstemek: Çikolata mı şeker mi? Karar vermek her zaman bir tarafın kaybı anlamına geldiği için çocuklar çok kez karar vermede zorlanırlar. Karar vermek inat krizine yol açıyorsa anne baba çocuğa insanın her zaman her istediğine sahip olamayacağını öğretmeli. Her zaman tek bir şeyin öncelikli olduğu çocuk tarafından kabul edilmelidir.

Sınırları Koymak: Çocuklar tüm dünyanın kendileri etrafında dönmediğini öğrenmek zorundalar. Çevrelerindeki insanların da istekleri olduğunu kabullenmelidir. Bu nedenle anne baba çocuğun önüne kendi isteklerini ve düşüncelerini koyarak sınırlar çizilmeli.